CUMHURİYET ÖNCESİ DÖNEMDEN GÜNÜMÜZE KADIN SANATÇILARIN KENDİLERİ VE KADINLARA BAKIŞI- Esra Aliçavuşoğlu

CUMHURİYET ÖNCESİ DÖNEMDEN GÜNÜMÜZE KADIN SANATÇILARIN KENDİLERİ VE KADINLARA BAKIŞI- Esra Aliçavuşoğlu

Yazar: Esra Aliçavuşoğlu
Yayın Adı: Esra Aliçavuşoğlu, (2007). Cumhuriyet Öncesi Dönemden Günümüze Kadın Sanatçıların Kendilerine ve Kadınlara Bakışı. Sanat Tarihi Yıllığı(19), 41-72.
Eser Künyesi: Mihri Müşfik, Otoportre, Tuval/Yağlı boya, 98.5 x 61 cm., MSGSÜ İstanbul Resim Heykel Müzesi 

Türkiye'de kadının sanat alanında varoluşuna ilişkin bilgiler ancak 19.yüzyılın son çeyreğinde karşımıza çıkmakta; Osmanlı Saray'ında sanatçı olarak çalışan ya da nakkaşhane mensubu kadın bulunduğuna ilişkin somut bir iz bulunmamaktadır. Osmanlı döneminde resim ve çizim yapmak seçkin kadınlardan beklenilen beceriler arasında yer almamakta ve 19.yüzyıl öncesinde kadın sanatçıların bulunduğunu gösteren elle tutulur kanıtlara rastlanmamaktadır. Yazma siparişi veren kadınlara ilişkin kayıt sayısı gayet azsa da, sanat hamiliği yapan kadınlar bulunmakta; ancak bu himaye genellikle mimari alanında kendini göstermektedir. Ancak bu döneme değin kadınlar, el sanatları ya da zanaat olarak tanımlayabileceğimiz, halı, nakış, kilim hat gibi alanlarda yetkin ve sanatsal değeri yüksek ürünler vermiş; bunları kendi kültürel çevrelerinde paylaşma imkanı bulmuşlardır. Bir bakıma, 19. yüzyılın sonlarına dek kadınların el sanatları aracılığıyla yaratıcılıklarını ve yeteneklerini sergiledikleri ifade edilebilir. 

Bu bilgi çerçevesinde, kadınların görsel sanatlar alanında konu olmaktan öteye geçemedikleri; kimi zaman kalabalık içinde bir imge, kimi zaman ise portre olarak varolabildikleri, minyatürlerde ise ancak konunun gereklerine uygun biçimde ele alındıkları sonucu çıkarılabilir. Osmanlı Döneminde resim sanatına ancak, üzerine yüklenen "güzel", "hoş", "zarif", "eğlendirici", "anne" sıfatları bağlamında eğilinen kadın, bir nesne olmaktan öteye gidememiş, genel olarak, bu sıfatların ötesindeki bireyselliğine ulaşamamıştır. Elbette bu sıfatlar onun üzerine, erkek egemen toplumun biçtiği kalıplardır. Çoğu erkek sanatçıların elinden çıkma Tanzimat ve Meşrutiyet dönemi Türk resmine baktığımızda, resimlere konu olan bu kadın imgesinin toplumun yaptırımcı kodlarıyla örtüşen bir özellik gösterdiğine tanık olunmaktadır. Toplumun özel alan içine sıkıştırdığı bu kadınlar kimi zaman "güzel" resim verdikleri için portre olarak, kimi zaman ise kamusal alana çıktıkları yerlede -kırda piknik, sandalla gezinti, konser dinleyenler- manzarayı "güzelleştirici" nesneler olarak kullanılmışlardır.

Bu kadın imgeleri kimi zaman ayrıca, yine erkek sanatçıların bakışlarıyla farklılaştırarak İstanbul elitinin başat imgelerine dönüştürülmüşlerdir. Onların bu türden resimlerde kitap okudukları, İstanbul'un çeşitli sayfiye yerlerinde dolaştıkları, balolarda dans ettikleri, müzik dinleyip, keman, piyano çaldıkları, plajlarda güneşlenip, denizde yüzdükleri gözlemlenmektedir. 2.Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte özellikle büyük kentlerde kadınların geleneksel kodların dışında erkeklerin dünyasında şair, yazar, öğretmen, ressam gibi çeşitli meslek gruplarında kendilerine bir yer açmaları görsel sanatlar alanındaki betimleme kalıplarını, sayıları çok az olmakla birlikte, bir ölçüde değiştirdiği de gözlemlenmektedir. Cumhuriyet öncesi Türk resminde kaıdını diğer çağdaşlarından farklı, onu bir eylem içinde gösteren çok sayıda resme rastlanmamaktadır. Ancak bu dönemde kimi ressamlar kadınları bir eylemi ya da mesleği icra ederken ele almışlardır. Avni Lifij'in kadını esin perisi olarak gösterdiği "Atelye", Şehzade Abdülmecid'in "Haremde Goethe" ve "Haremde Beethoven" adlı yapıtları kadının "güzel", ve "hoş" imgesine bu kez entellektüel bir davranış biçimini de eklemiş gözükmektedir. 

 

Makalenin devamına Dergipark üzerinden ulaşabilirsiniz.

Bor Sanat

Hakkımızda

Bor Sanat, Bor Holding'in sanat platformudur.


© Copyright 2023 Bor Sanat, Tüm Hakları Saklıdır.